Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu tarihte ve bulunduğu coğrafyada başlı başına bir devrimi tarif ediyor. Kulların oluşturduğu ümmetten, vatandaşların oluşturduğu millete evrilen; bir insanın oksijen ihtiyacı gibi aydınlanmaya, haklara, özgürlüklere, eşitliğe, evrensel hukuka, ilerlemeye ihtiyaç duyan bir ülkenin devrimidir bu! Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda aktif rol oynayan eğitimli, aydın, vatansever kadınların varlığı kadar, cumhuriyetin tüm ülke kadınlarına getirdiği hak, hukuk ve özgürlüklerin açtığı aydınlık yol da çok önemliydi kuşkusuz. Eğitim devrimiyle desteklenen bu aydınlanma kadın hakları konusunda, çağdaşı ülkelerin önünde kazanımlar getirdi; ancak karşı devrimle kesilen nefesi, bazı kadınların özgür ve eşit olmak istemiyoruz feryatları arasında, diğer tüm kadınlara yeterli, özgür alanlar açmaya yetmedi. O andan itibaren Cumhuriyetin özgür kadınlarına ve onlarla beraber yürüyen özgür erkeklerine, evrensel anlamda Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin peşinden gitmek düşüyor.
Gelişen dünya üstünde, değişen toplumsal ve özellikle işe bağlı dinamikler; kadınları artık sadece kendilerine verilen/verilmeyen hakları savunmaktan öte, içindeki toplumlarda, ister batıda, ister doğuda olsun; her bakımdan ve en önemlisi cinsel aidiyetten bağımsız, yaşayan ve çalışan özgür bireyler olmaları adına küresel bir çaba noktasına getirdi. Bana göre Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, cinsiyetten bağımsız bireysel eşitliği ifade eder. Kişinin cinsiyetinden, toplumun ona biçmiş olduğu rol ve sorumluluklar ile tanınmış olan az veya çok haklardan, cinsel özellikleri, tercihleri, yönelimlerinden bağımsız olarak salt kişisel özellikleri ve bireysel haklarıyla bulundukları bir alandır burası. Hiç kimsenin ayrımcılıkla örselenmediği, torpille desteklenmediği; ırk, inanç, sınıf ve cinsiyet ayrımlarının olmadığı bir üst kültürün habercisidir Toplumsal Cinsiyet Eşitliği mücadelesi. Bu mücadele bütün özgür kadınlar ve özgür erkekler için bir İnsanlık mücadelesidir.
Yarım bırakılmış aydınlanmanın yarattığı gri alanlarda, aldıkları eksik eğitim, toplumsal kabule dayalı örf ve adetler, dini, ahlaki referanslarla kafası karışmış kadınlar ve erkekleri bu konularda aydınlatmak, bilinçlendirmek, mücadeleye katmak çok önemli. Bu çabalar toplumun topyekün bilinçlenmesinin, özgürleşmesinin, eşit vatandaşlar olarak bir arada yaşamasının önünü açacaktır.
Benim de üyesi olmaktan memnuniyet duyduğum Yanındayız Derneği gibi kurum ve kuruluşlar sivil alanda bu farkındalıkların yaratılması için çok yararlı. Kadınların ve erkeklerin birlikte inisiyatif aldıkları bu gibi girişimler arttıkça da mücadelenin gücü artacaktır. Toplumlar içinde kendilerine biçilen rolü oynamak zorunda kalmayan eşit ve özgür kız çocukları, onlara aynı şekilde yaklaşan erkek çocukları dünyayı rollerin belirlendiği bir tiyatro sahnesi yerine yeniliklere açık, masalsı bir pastoral senfoni haline getirebilir.