CHP Şişli İlçe Örgüt Toplantısı – 13.01.2020

CHP Şişli İlçe Örgüt Toplantısı – 13.01.2020

CHP Şişli İlçe örgüt toplantısında, 13 Ocak 2020 tarihinde bir konuşma yaptım. Mahalle temsilciliklerimiz ve eğitim ihtiyacımız konusundaki görüşlerimi buradan özetlemek istiyorum.

MAHALLE TEMSİLCİLİKLERİMİZ

– Yeniden yapılanmakta olan mahalle temsilciliklerini heyetler şeklinde gerçekleştirelim.

– Heyetlerdeki kişi sayısı mahallelerin büyüklüklerine göre belirlensin.

– Heyetler aralarında iş bölümü yapsınlar.

– Mahalle başkanlığı heyet içi seçimle ya da ilçe yönetimi tarafından atama ile gerçekleştirilsin.

– Bu konuda yönetime inisiyatif tanımak doğru olur; ancak temsilci heyetin oluşumunun mahallelere konacak sandıklarla yapılmasında fayda olacaktır.

– “Sandık bazında örgütlenme” modelini, heyet içindeki üyelerin belli sandıkların sorumluluğunu alacakları şekilde uygulayalım.

– Bu üyeler bir sonraki seçimin sandık görevlileri de olurlar. Yakından tanıdıkları, bildikleri seçmenleri takip edebilirler.

– Mahallelerde seçim sandıklarında kimlerin kayıtlı olduğu belirlensin, geçmiş seçim sonuçları, analizleri kaydedilsin. Oy kullanan ve kullanmayanlar; parti üyelerinin eğilimi gibi konular belirlensin.

– Sandıklarda kayıtlı seçmenlere yönelik propaganda ve üyelik çalışmaları yapılsın.

EĞİTİM İHTİYACI

– Propaganda konusu geliştirmemiz gereken başlıklardan biridir.

– Partimizin tarihi, ilkeleri, idealleri, politikaları, mevcut tüzük ve program ile güncel olaylarla ilgili görüşleri, partinin feyz aldığı evrensel sol değerler ve sosyal demokrasi konularında eğitim ihtiyacı vardır.

– Eğitim, parti üyelerimize dönük olmalıdır.

– Parti Okulu’ndan beklentimiz olmamalıdır. Kendi içimizde organize olarak, yukarıdaki konularda eğitim çalışmaları yapan Sosyal Demokrasi Vakfı gibi kurumlarla işbirliği halinde eğitimler gerçekleştirebiliriz.

– Örneğin, Sosyal Demokrasi Vakfı’nın, Sosyal Demokrasi Okulu ve Yerel Yönetimler Okulu olmak üzere iki eğitim kiti bulunmaktadır. Bir anlaşma çerçevesinde, birleştirilmiş bir program hazırlanabilir.

– Bu eğitim çalışmalarıyla, daha fazla gencin ilgisi partiye aktarılabilir. Her yaştan partiliye doyurucu bir eğitim verilmiş olur.

– Örgüt içi dayanışma, belediyenin ve diğer bazı kurumların da katkılarıyla bu işin maddi boyutu çözülebilir.

Demokrasinin En Küçük Kalesi: Mahalle

‘Sosyal Demokrat Dergisi 107/108 Sayısı ‘

Demokrasinin En Küçük Kalesi: Mahalle

Mahalle, sözlükte bir yere inmek, konmak, yerleşmek anlamında “hall” kökünden türetilmiş bir mekan ismidir. Geçici ya da devamlı ikamet etmek üzere kurulan küçük yerleşim birimini ifade eder. İdari yapılanmamız içinde en küçük idari yapı olan köyler de birkaç mahalleden oluşabilir. Öyleyse “mahalle en küçük sosyal yerleşim alanıdır” diyebiliriz.

Mahalleler, dünyanın değişik köşelerinde, farklı inanç, kültür, sosyolojik yapılardan; aynı aileden, aynı kabileden, aynı sülaleden, aynı aşiretten olsun ya da olmasın, insanların bir arada yaşadıkları sosyal bir birim olarak da tanımlanabilir. 

Aradaki ilişki her ne olursa olsun, esas bağ “komşuluk” ilişkisidir. Ortak alanda birlikte yaşayan insanlar arasında komşuluk hukuku en belirleyici unsurdur. Sanayinin gelişmesi şehirleri ve onları çevreleyen mahalleleri de geliştirmiştir. Türdeşlik giderek azalırken, modern toplumlarda, yüzlerce insanın tek bir binada yaşadığı mahalleler oluşmaya başlamıştır. Komşuluk hukukunun azalmasıyla birlikte, ortak yaşamın vazgeçilmez bileşeni demokrasi haline gelmiştir.

Günümüzde, teknolojinin gelişmesine paralel, giderek artan iletişim, ulaşım olanakları ile birlikte “küreselleşme”yi hızla yaymakta, etkisini arttırmaktadır. Bu etki ulusal sınırları da zorlamaktadır. Ulus devletlerin otoritesi giderek zayıflarken, “yerellik” çok daha fazla önem kazanmaktadır. Küreselleşme genişledikçe bir başkalaşım oluşturarak yerelleşmeyi, yereli, giderek yerel demokrasiyi daha ön plana çıkarmaktadır.

Yerel demokrasi güçlendirilmeli

Ulusal parlamentoların, temsili demokrasilerin, insanların, bireysel ve toplumsal gereksinimlerine yeterince cevap veremedikleri, sorunlarına yeterli çareleri üretemedikleri uzun zamandır bilinmektedir. Bu bağlamda yerel demokrasinin güçlendirilmesi, etkisinin arttırılması bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.

Doğrudan demokrasinin uygulamadaki zaman ve mekan anlamındaki fiziki yetersizlikleri, giderek kalabalıklaşan bir dünyada bunun imkansızlığı, demokrasinin geliştirilmesi ve topluma yaygınlaştırılması çabasında bizi, insanlara daha fazla nasıl danışırız; insanları süreçlere nasıl daha fazla katarız noktasına getirmektedir.

“Gündem 21”, 1992 Birleşmiş Milletler Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda benimsenmiştir. Gündem 21’in 28. bölümünde, dünyanın tüm ülkelerindeki yerel yönetimlere, “kendi toplulukları ile danışma sürecine girmek ve Yerel Gündem 21 üzerinde uzlaşmaya varmak” konusunda küresel çağrı yapılmıştır. Bu çağrının amacı, yerel sürdürülebilir gelişme sorunlarının çözümüne dair plan ve stratejilerin oluşturularak, yerel demokrasinin geliştirilmesi hedefine ulaşmaktır.

Yerel Gündem 21 kavramının kanatları altında yerel eylem planlaması sürecinin aynı zamanda bir demokratikleşme projesi olduğu açıktır. “Küresel ortaklık” kavramı dünyanın, en küçük sosyal alanda yaşayan tüm insanların ortak yaşam alanı olduğu gerçeğini vurgulamaktadır.

Devletlerin tek tek kendi sınırları, anayasa ve kanunları, egemenlik hakları vardır; ama gök kubbe altında yaşayan her bireyin demokratik hakları, bu haklarla ilgili söyleyecek sözü vardır!

Cumhuriyet öncesi mahalle yapılanması

Türkiye’de, Cumhuriyet öncesi mahalle yapılanmasında kanaat prensibi üzerine kurulu, dayanışmacı bir toplum yapısı görmekteyiz. Osmanlı zamanında Müslüman ve gayrimüslim mahalleler olduğu gibi karışık mahalleler de bulunmaktaydı.

Mahallelerde yönetsel örgütlenmenin başında imamlar, gayrimüslim mahallelerde papazlar, hahamlar gibi din adamları vardı. Mahallenin ortak sorunları, varsa ortak mal, mülklerinde mahalle halkı topyekun sorumluluk sahibiydi. Mahallelerin yönetim merkezi, yine mescit, cami, kilise, havra türü ibadethanelerdi.

Mahallenin şehir yönetimleri içinde demokratik katılım ve etkinlik açısından değerlendirilmesi, alternatif modeller içinde tanımlanması ve hayata geçirilmesi dünyada 1900’lu yıllarda başlamıştır.

Anglo Sakson ülkelerdeki topluluk aksiyonları ve Kara Avrupası’ndaki kentsel toplumsal hareketler çerçevesinde, mahalle geniş anlamda, yerel taleplerin dile getirilmesi, karar alma ve yürütme fonksiyonlarına katılım anlamında uygun ve güvenli bir toplumsal bileşen olarak ortaya konmuştur.

Muhtarlık kurumu, Osmanlı İmparatorluğu’nda, 1829 yılında oluşturulmuştur. 1864 Vilayet Kanunu ile ihtiyar heyeti oluşturulması, ilk kez muhtarın yanında bir meclis fikrini ortaya koymuştur. 1913’te yayınlanan “İdare-i Umumiye-i Vilayet” Kanunu’nun 148. maddesi ile mahalle örgütü hukuken ortadan kaldırılmıştır. Ancak sorumlu oldukları görevler hakkında yeni bir düzenleme getirilmediği için, hükümet izniyle 1 Ocak 1934’e kadar fiilen işlevlerini sürdürmüşlerdir.

1933 tarih, 2295 sayılı yasa ve 15436 sayılı karar ile yayınlanan tüzük uyarınca mahalle yönetimlerine verilen görevler belediye ve merkez idareler arasında pay edilmiştir. 1963 tarih, 287 sayılı yasa ve 4541 sayılı temel yasa ile mahalle muhtar ve ihtiyar heyetlerinin seçimi yeniden düzenlenmiştir. Günümüzde geçerli olan 2005 tarih, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda 9. madde şu şekildedir: “Mahalle muhtar ve ihtiyar heyeti tarafından yönetilir.”

Belediyeleri halkla bütünleştiren kavram: Yönetişim

Belediyeler yerel seçimlerle iş başına gelen, kentin temizlik, su, elektrik, aydınlatma, ulaşım gibi temel hizmetleri veren kurumlardır. Bu klasik hizmetlerin yanı sıra günümüz belediyeleri, sosyal belediyecilik anlamında, yardım ve hizmetleri o bölge halkına ulaştırmaktadırlar. Ancak esas olan, belediyenin tüm bu hizmetleri yerine getirirken, halk ile ne kadar ve nasıl bütünleştiği, halkın belediyelerin karar ve eylemlerine ne kadar etki yaptığı, nasıl denetlediğidir.

Çağdaş yerel yönetim anlayışında halkın karar ve uygulamalara dahil olması; geleceğe dönük gelişime, sürdürülebilir kalkınmaya olan katkısı nedeniyle önemlidir. Bu kapsamda yerel yönetimin kolaylaştırıcı ve destekleyici katkısı ile desteklenen; belde halkının gücüne dayanan; yerel yapılar, ilgi grupları, eşit ortaklıklarla birlikte katılıma teşvik eden, demokratik bir anlayışın yerleşmesi gereklidir.

“Yönetişim”, yani karşılıklı iletişimle yönetim anlayışı yerelden yükselen yeni demokrasi arayışlarında yöntem olarak görülmektedir. Açıklık, adillik, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkinlik, sorumluluk ve katılımcılık Yönetişimin temel ilkeleridir. Bunlar en basit şekilde demokratik olmanın yapı taşlarıdır. Tüm dünyada yükselen demokrasi talebi, yerel yönetimler nezdinde kendine yer bulmaktadır. İnsanlar bireysel hak ve taleplerinin yanı sıra toplumsal demokratik egemenlik isteklerini de dile getirmektedirler.

Türkiye’de Rio Konferansı’na paralel çalışmaların sonucunda, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesine atfen yapılan düzenleme, 2006 tarihli Kent Konseyleri Yönetmeliğidir. 76. maddede, “Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır” denilmektedir.

İyi niyetli olarak sayılabilecek bu girişimlerin, adı geçen Kent Konseylerinin etkili olabilmesi için, kenti oluşturan mahallelerin katkısı çok önemlidir. Kent Konseyinin en zayıf yönü, idari yönden o bölgedeki en yüksek mülki erkana, mali yönden denetlemek durumunda olduğu belediyeye bağlı olmasıdır. Esasen mahallelerin sivil sesi ve sözü önemlidir.

Mahalle meclisleri

Mahallelerde yaşayan sakinler, kendi yaşadıkları yerin sorun ve eksiklerini en iyi bilen, bu konuda en etkin çözümler de önerebilecek durumda olan kişilerdir. Bu sakinlerden oluşacak “Mahalle Meclisleri” yerelden, genele; en aşağıdan en yukarıya ulaşacak demokrasi rüzgarının ilk nefesidir.

Doğal, kendiliğinden oluşacak mahalle meclisleri; katılımcı, açık, demokratik yapılarıyla insanların dilek ve isteklerini, şikayet ve taleplerini dile getirerek, yerel yönetimin karar, uygulama ve planlarıyla ilgili halkın doğrudan katkısını oluştururlar.

Belediyelerin hazırlamakla yükümlü oldukları stratejik planlarda halkın katkısı çok önemlidir. Kendi sorunlarına ve çözümlerine hakim bilinçli, ilgili mahalleler, kitlesel dayanışma içinde demokratik egemenlik haklarını en iyi şekilde koruyabilirler. Demokrasinin seçimli bir oyun olmadığı gerçeği, mahalle meclislerinde ete kemiğe bürünür. İnsanlar verdikleri oylara sonrasında da sahip çıkarlar, tüm karar, uygulama ve plan aşamalarında seslerini çıkarırlar, sözlerini söylerler; belediyeyi, yerel ölçekte resmi kurumları denetlerler.

Mahallede oturan ve çalışan herkes mahalle meclisinin doğal üyesidir. Mahallede ibadethanelerdeki din adamları, okul aile birliklerinin, varsa vakıf ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, mahalle hekimi benzeri görevliler de, bu yapının içinde yer bulurlar.

Bugüne ve yarına dair tüm kararlar üst kurul olan ve hazirunla toplanan Genel Kurulda alınır. En uygun şekliyle Genel Kurul ayda bir kez toplanır. Tamamen gönüllülük esaslı mecliste dileyen mahalle sakinleri, ilgilendikleri, istedikleri konularda çalışma grupları oluştururlar. Bu gruplar kendi içlerinde, kendi aldıkları kararlara göre toplanırlar ve çalışırlar. Bu çalışma gruplarının çalışmalarını koordine etmek, Genel Kurulun gündemini belirlemek ve yönetmek, mahallenin konularını muhtar, belediye ve bağlı bulunan mülki idare yapısına iletmek üzere bir Yürütme Kurulu oluşturulur. Bu kurul bir yönetim ya da denetim işlevi üstlenmez. Bu yolla Mahalle sakinleri arasındaki ilişkiler en açık, katılımcı ve demokratik şekilde kurulmuş olur.

Mahalle meclisinin Kent Konseyinde ve diğer alanlarda temsili açısından gerekli hallerde sözcü, sekreter, delege benzeri kişiler yine Genel Kurul vasıtasıyla seçilir. Seçimler en yalın, açık haliyle ve demokratik yollarla yapılır. Yürütme Kurulunda olan ya da sözcü, sekreter, delege şeklinde görevlendirilmiş olan kişiler senede en az iki kez yenilenir. Bir kişi kurullarda üst üste en fazla iki kez görev alabilir. Bu yolla da daha fazla kişinin mahallede etkin ve işlevsel olmasının önü açılır.

Muhtarlar sürece katılmalı

Burada kritik konu mahalle muhtarlarını sürece katmaktır. İdari yapı içindeki geleneksel rolünü kaptırmak istemeyen muhtarların, mahallede kendilerine mahalle meclisini rakip bir yapı gibi görmemeleri için onları da meclis yapısı içinde bir bileşen olarak almak çok önemlidir. Bu anlamda muhtar Yürütme Kurulunun doğal üyesi olabilir. Bu iletişim ve eşgüdüm açısından kolaylık da sağlar.

Ancak demokratik mahalle meclisi yapılanması içinde bir başkanlık mekanizması olmadığı için muhtarın yeri doğru tanımlanmalıdır. Uygulamadaki zorluklar mahalle meclisi fikrini zedelememeli, bu demokratik açılım için her yol denenmelidir.

Mahalle meclisleri ya da benzer yapılar özellikle 70’li yıllardan itibaren başta Avrupa olmak üzere dünya üzerinde çeşitli yerlerde deneyimlenmiştir. Bu deneyim tamamen bir demokrasi arayışının sonucudur. Başta İngiltere, Hollanda, Almanya gibi ülkelerde, özellikle sosyalist ve sosyal demokrat partilerin iktidarda olduğu yerel yönetimlerde gündeme gelmişlerdir.

Doğal olarak değişik ülkelerin; kültürel, sosyal, tarihsel, demografik değişiklikler arz eden şehirlerinde farklı uygulamalar, denemeler dikkatimizi çekiyor. Zaten aslolan da budur. Her yerelin kendi gerçekliğinden hareketle, kendi sorunlarını tespit etmesi, çözüm için kendi formüllerini ve yapılarını geliştirmesi gerekir. Ortaklık, yerelden yükselen bir demokrasi talebi, yerelin en küçük sosyal alanı mahallelerden başlayarak süreçlere katılım, özgürlük, eşitlik ve dayanışmadır.

*Mustafa Akın ÖZERDEM
SODEV YK Üyesi

Cumhuriyet Halk Partisi Şişli İlçe Başkanlığı 37. Olağan İlçe Kongresi – 21.12.2019

Sayın Başkan, Sayın Divan, Saygıdeğer CHP Şişli örgütü, Değerli yoldaşlar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İlçe kongre sürecimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Konuşmamın başında şunu sormak istiyorum:

Bu süreç ve sonuç içinize sindi mi? Benim sinmedi. Bu sebeple bir kaç şey söylemek istiyorum. 31 Mart yerel seçim sürecinde ve sonrasında yanlış şeyler yapıldı, yaşandı. En başından itibaren yapılması gereken disiplin mekanizmasının işletilip parti aleyhine çalışanlar varsa tüzüğün gerektirdiği yaptırımları uygulamaktı. Seçimden aylar sonra, bu yaşananları öne sürerek mevcut ilçe yönetimini görevden aldırarak yeni bir ilçe başkanı ve yönetimi atatmak ve bunun üstünden giderek örgütü yeniden dizayn etmek doğru değildir.

Yapılması gereken yıllardır bölünmüş ve hırpalanmış örgütü kucaklayarak, birleştirerek, yaralarını sarmaktır.  Bu bölünmüşlükten ve örgütsüzlükten faydalanmak yoluyla bugünkü sonuca ulaşmanın doğru olmadığını düşünüyorum.

Bu yaşananlar Şişli’nin 8600 üyesine yapılmış bir haksızlıktır.

Benim belediye başkan aday adaylığım sürecinde Ankara’da genel merkezde ve her kademede yaptığımız görüşmelerde önce hep önseçimin üzerinde durduk. Bu olmazsa ve olmayacağı anlaşılınca örgüt içinden birisinin olmasını dile getirdik; örgüt içinden Sayın Muammer Keskin adaylaşınca sevindik, (ki uzun yıllar Şişli’ye, partiye ve sosyal demokrasiye emek vermiş, hizmet etmiş birisidir)  kendisini destekledik, çalıştık. Ben bunları yaparken örgütün önemine ve gücüne inanıyordum; hala inanıyorum.

Örgütü önemsiz bir güruh gibi görmek, ona güvenmemek doğru değildir.

Çünkü örgütümüzü birlik içinde ayağa kaldıracak temel mesele her zaman sadece değişim veya yenilenme değildir.

Bu değişimin içeriği , amacı, yönü ve kapsamıdır. Çünkü bu içeriği, yönü ve kapsamı belirleyecek olan, buna destek verecek olan tek tek örgüt üyelerimizden kaynaklanan güç ve liderliktir.

Bu basit gerçek, bugün sizin karşınızda bu sözleri inançla ve cesaretle edebilme sebebimdir aynı zamanda.

Şimdiden söylüyorum, hatta haykırıyorum; gelecekteki belediye başkan ve meclis üyeleri ile milletvekili adaylaşmalarının önseçimle yapılmasını istiyoruz. Yıllardır önseçim dedik, çarşaf liste dedik; demokratik yol ve yöntemleri savunduk; şimdi söylediklerimizi yutacak mıyız?

Sevgili arkadaşlar,

Basit bir gerçeği daha size hatırlatmama izin verin: Demokrasi diyenler, demokratik olmaktan bahsedenler, önce demokrat olmayı içlerine sindirmek zorundadır.  Demokrasinin abecesi bu.

Soruyorum, şu kongre sürecinde bütün bunlara, demokratik olmaya kafa yoran, çözümler getiren bir adaylaşma, bir mücadele, bir liderlik hissettiniz mi? Böyle bir süreçte bir oyunun parçası olur gibi değil, yaşananlara asla kayıtsız kalmayacak, iyi bir CHP’li gibi hareket etmek zorundayız. Kayıtsızlık, evet, CHP’ye, onun ilkelerine kayıtsızlığın bir cinayet olduğuna inanıyorum.

Değerli dostlarım,

Bu kısa saptama ve düşüncelerim üzerine düşünmenizi istiyorum.

Neden bunları düşünmek önemli, anlatayım:

Bakın, bizler CHP’liyiz.

Eminim ki bu salonda olan herkesin ortak paydası Atatürk’tür, onun iki büyük eserim dediği cumhuriyete sahip çıkmaktır, CHP ilkeleri ve politikalarıdır. Program ve tüzük açık, sosyal demokrasi diyor, özgürlükçülük diyor,

hak, hukuk adalet diyor.

Zaten düzgün ve dürüst politika yapmanın iki tane, sadece iki tane ayağı vardır: Adalet ve Ahlak! 

Bizler halk için, ülke için, parti için çalışmaya, emek vermeye devam edeceğiz. Yerelde sahip olduğumuz iktidarı ülke geneline taşıyacağız. Belki kimi insanlara küsebiliriz ama halka asla küsemeyiz, Atatürk’e küsemeyiz…

Ve şuna inanıyorum ki onun bize verdiği görevi tamamlamadan ölürsek, hepimizin gözü açık gider. Cumhuriyetimizi muasır  medeniyetin ötesine taşımak, temel hak ve özgürlüklerin, hukukun egemen olduğu bir ülke olmak.

Değerli Yoldaşlarım,

Bugün Şişli CHP İlçe örgütü için önemli bir gün, başkan ve yönetim tescil edilecek; kendilerine başarılar ve demokratik bir yönetim dilerim. Bugünden itibaren çalışmalarını, icraatlarını izleyeceğiz. Doğru yaptıkları şeyleri destekleyip arkasında duracağız, birlikte çalışacağız, yanlış yaptıkları şeyleri eleştirip karşılarında olacağız. Bu bizim örgüt olarak hem hakkımız, hem görevimiz.

 Sayın Başkandan bir şey isteyeceğim. Bugün burası bu konunun yeri ve zamanı değil, ancak ilk örgüt toplantısında enine boyuna tartışılmasını istiyorum. Sayın Başkan! Savaş karşıtı eylem yapmak üzere ilçe binasına gelen, 98/99 doğumlu, atak, heyecanlı, solcu gençleri polise aldırmayın ve onlardan şikayetçi olmayın! Bizler devrimci bir gelenekten geliyoruz. CHP bir devrim partisidir; bu bizim ağrımıza gider.

Buradan sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na da selam göndermek istiyorum. Onun zekası, hisleri, iyi niyeti ve liderliği bize iktidara yürümek için lazım!

Yok öyle umutları yitirip,

Karanlıklara savrulmak.

Unutma,

Aynı Gökyüzü altında,

Bir direniştir yaşamak…

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 96 yıldır bu ülkede siyaseti belirliyor.

Son 5 yılda pek çok siyasi gelişme yaşadık…

7 Haziran 2015 Genel Seçiminde buradaydık,1 Kasım 2015’te yenilenen Genel Seçimde buradaydık,

16 Nisan 2017 Referandumunda buradaydık,

24 Haziran 2018 Genel ve Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde buradaydık,

31 Mart 2019 Yerel Seçiminde buradaydık,

23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul Seçiminde buradaydık.

Burası Şişli. Buradaydık, çalıştık; bundan sonra da burada olmaya, çalışmaya devam edeceğiz. Siyaset kişisel ego, kompleks, tatmin ve çıkar için yapılacak bir faaliyet değildir. Halk için, halk yararına yapılır. Bu yapılırken siyasete bir zenginleşme ya da geçim yolu olarak bakılamaz. Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk;rehberimiz evrensel sol değerler, kuvay-ı milliye ruhu ve sosyal demokrat dünya görüşüdür;liderimiz Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Çerçeve budur, hedef iktidardır.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun

Cumhuriyet; Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkmış, Milli sınırlarını Kurtuluş Savaşı ile, varlığını Lozan anlaşmasıyla kazanmış, yıkık, yorgun; nüfusunun çok azı okuma yazma bilen, müslüman bir ülkede gerçekleştirilmiş en önemli devrimdir. Bunun öncesinde, dünya üstünde örneği yoktur; bizzat mazlum toplumlara örnek olmuştur. Cumhuriyetimizle ne kadar övünsek azdır. Yaşasın Cumhuriyet!

15 Ekim 1927 Atatürk Chp Kongresinde Tarihi Nutku Okumaya Başladı

15 Ekim 1927 günü Mustafa Kemal Atatürk “Nutuk”u CHP Kongresinde okumaya başladı. Kendisinin kaleme aldığı bu söylevi 20 Ekim’e kadar 6 günde toplam 36,5 saatlik oturumlarda bizzat okudu. Bizzat okuması ve bunu CHP Kongresinde yapması Milli Mücadeleye ve kurduğu partiye nasıl sahip çıktığının, adeta milli mücadele ruhunu CHP’ye emanet ettiğinin en önemli belgesidir.

Siyasette Adalet

Benim konum Siyasette Adalet. İnsanın var olduğu her yerde adalet arayışı ve gereksinimi vardır. Adalet herkes için ama en çok güçsüzler için olmazsa olmaz bir kavramdır. Onun için Adalet kavramı tarih içinde gelişmiş ve günümüzün çağdaş hukuk sistemini oluşturmuştur. Peki dünya’da adalet arayışları son buldu mu? HAYIR! Tarih boyunca süren güçlü ile güçsüzün; haklı ile haksızın mücadelesi devam ettiği sürece de devam edecek. 

Pek çok alanda olan adalet arayışı burada, bu kurultayda da çeşitli şekillerde ele alınıyor. Benim siyasette adaleti seçmemdeki sebep siyasetin insan talep ve gereksinimlerine çareler üretecek bir kurum olmasından kaynaklanıyor. Özetle eğer bu alanda adalette bir sorun varsa, bu kurumun öne süreceği hiçbir yol ve yöntemde; hiçbir politikada da adaleti bulamazsınız.

Evrensel anlamda Siyasette adaleti incelerken sadece demokrasi gözlüğü ile bakamayız olaya. Günümüzde dünya üzerinde demokrasi olmayan, yada adı olsa bile kendi olmayan pek çok yönetim yöntemi var. Hele geçmişte, tarih boyunca tiranların,kral yada derebeylerin egemen olduğu dönemlerde de bu insanların kendilerine göre bir adalet anlayışı, tırnak içinde söylemek gerekirse bir hukukları vardı. Ama bu insanların gerçek adalet arayışını karşılıyor muydu? Tabii ki hayır. Zaman içinde gelişen insanlık demokrasi fikrini ve yöntemini geliştirdi. Bugün uygulamalarda çok sayıda problem olsa da fikir olarak demokrasi çağdaş dünyaya egemen olmuştur.

Eğer demokrasiyi esas alacaksak; günümüz siyasetinin adalet anlamında yaşadığı problemleri şöyle sıralayabilirim:

Demokrasinin vuku bulması beklenen sonucu seçim sandıklarındaki adalettir. Günümüzde pek çok ülkede seçimlerin selameti tartışmalıdır.Sandıkların güvenliği sağlanamamakta, seçimler sırasında pek çok usulsüzlük yaşanmaktadır. Bu konuda malumunuz ülkemizin sicili de temiz değildir. Enson referandumda yaşadıklarımız hafızalarımızda taze.

Otoriter yönetimler ve yöneticilerin; iktidarın ve devletin her türlü imkanlarını, medyayı, hatta gerekirse militer, paramiliter güçleri kullanarak halkı baskı alması seçimlerde ve siyasetteki adaletsizliklerin tipik örneğidir. Bugün tu kaka yapılan Libya, Irak, Suriye gibi ülkelerde de seçim vardı, o zamanın çok güçlü, otoriter liderleri girdikleri her seçimi %90 üstü gibi oylarla kazanırlardı.

Adı baskı, zorlama olmasa da geniş halk kitlelerinin devlet ve belediye imkanlarıyla, başta yandaş medya olmak üzere türlü yöntemlerle manüpile edilmesi, insanların serbest iradelerine ipotek konması da günümüzde uygulanan yollardır. Tüm dünyada bu konuda seçimlerde çalışarak halkı bir yönden başka bir yöne götürmeyi hedefleyen, yanlış bilgilerle yaratılan bilgi kirliliği içinde insanları özgür iradelerini kullanama, adeta önünü göremez hale getirip; neredeyse efsunlayan şirketler peydah olmuştur. Devlet bütçelerinden büyük paraların aktarıldığı bu şirketler seçimleri doğrudan kirletmektedirler.

Siyasette adaletin çok önemli, hatta öyle ki diğer ülkelerdeki demokrasileri küçümseyen, onları ikinci sınıf gören batılı ülkelerde bile başa bela konusu ise Siyasetin Finansmanıdır. Ülke genelinde siyaset yapmak, bunu sürdürmek çok zorlu ve pahalı bir iştir. Ülke büyüklüğü,etkisi  arttıkça, bu zorluk daha da artmaktadır. Bu finansman ihtiyacı türlü çeşitli yollarla düzenlenmeye ve legalleştirilmeye çalışılmaktadır. Ülkemizde de olduğu gibi parlementodaki siyasi partilerle, seçimlerde belli oy oranlarını tutturan siyasi partiler genel bütçeden pay almaktadırlar. Bu düzenlemelerde eşitlik ve adalet çoğu kez yer almamaktadır. Bu şartlar altında siyasi partiler eşit şartlarda seçimlere girememektedir. Siyasi partilerin iş dünyası ile, holdingler,şirketler, vakıf benzeri kurumlarla doğrudan kuracakları ilişki çoğu kez sorunludur. Bunu en çok kayıt altına almaya, şeffaflaştırmaya çalışan Anglo Sakson dünyada bile çok şey gizli ve kirli kalmaktadır. Siyasi partilerin genel ve yerel iktidarlarında kendileri lehine aktardıkları paralar; iktidardakilerle diğerleri arasındaki büyük adaletsizliği yaratmaktadır. Seçim yarışı benzetmek gibi olursa kimisi için 100mt.de; kimisi için 3000mt.de bitmekte,kimisinin yoluna ayrıca engeller serpiştirilmektedir. Bu adaletsiz yarıştan adaletli bir sonuç çıkmayacağı açıktır. Bu sorunla baş etmek için bütçeden siyasi partilere verilecek paralar konusunda daha adil bir yapının kurulması ve yine siyasi partilerin bunun dışında yaratacakları başka kaynakların ve özelikle bağışların çok iyi denetlenmesidir. Şeffaf bir şekilde siyasi partilerin tüm gelir ve giderleri ile topladıkları bağışlar ve bağışçılar kamuoyunun bilgisine sunulmalıdır.

Seçimlerde baraj sorunu siyasette adalet konusunda karşımızda duran önemli bir konudur.  Gerekli örgütlenmesini tamamlayıp, seçime giriş şartlarını yerine getiren siyasi partiler; seçin sonucu oluşmuş tabloya göre sınıflanmaktadır. %10 olan ülke barajını aşan partiler parlamentoya girip, genel bütçeden kendilerine ayrılan payı almaktadırlar. Barajı aşıp parlamentoya giremeyen partilerden %7 oranı üstünde oy alanlar da bütçeden pay almaya hak kazanmaktadırlar. Diğerleri deyim yerindeyse avucunu yalamaktadırlar. Ülke siyasetinde istikrar arayışı sonucu çıkan bu seçim barajları ülkemiz gibi ülkelerde koalisyon kompleksiyle bir tabu haline getirilmektedir. Özellikle iktidardaki partilere büyük hareket alanı sağlayan bu uygulama adalet kavramının ruhunu kanatmaktadır. Belli bir istikrarın sağlanması adına bu oran belki ülke genelinde en fazla %5 olarak uygulanabilir, ancak özellikle yerel seçimlerde hiçbir baraj aranmamalıdır. Belediye meclislerine üye sokmak için de partilerin %10 barajını aşmaları gerekmektedir ama aslında tamamen bir saçmalıktır. Öncelikle belediyeler kanunla düzenlenen, yerelde orada oturan insanlara temel hizmetler götürmek üzere kurulan  kamu kurumlarıdır. Adı üstünde yerelde yapılan bu seçimin o yereldeki herkesi temsil etmesi gerekir; burada her hangi bir ayırıma gitmek demokrasi fikrine de, adalet ruhuna da aykırıdır.

Siyasette adalet başlığının önemli bir konusu milletvekili dokunulmazlıklarıyla ilgilidir. Zaman içinde bir ihtiyacı karşılamak için geliştirilmiş bu kavram ve kural; milletin vekili olarak parlamentoya girmiş milletvekillerinin davranış biçimlerini belirlemek adına çok önemlidir. Bence Kürsü dokunulmazlığı bir parlamentonun namusudur. O kürsüde tüm görüş ve öneriler ne kadar aykırı dahi olsalar dile getirilmelidir. Sonuçta siyaset ülke sorunlarına çare üretme sistemi ve bunu yeri de parlamento ise; milletvekilleri orada her şeyi konuşabilmelidirler. Parlamento dışında görüş bildirmek geniş anlamıyla fikir özgürlüğü anlamında değerlendirilerek korunmalıdır. Adi suçlar tüm bunların dışındadır ve anayasadaki tüm yurttaşların yasalar karşısında eşitliği kavramı doğrultusunda değerlendirilmelidir. Partimizin bu konudaki görüş ve duruşu bellidir. Hırsızlık,rüşvet,taciz gibi yüz kızartıcı suçlarla ilgili dosyası olan milletvekilleri soruşturulabilmeli,yargılanabilmelidir. Onun dışındaki her tür görüş,öneri, eleştiri koruma altına alınmalıdır. Konuşamayan milletvekilleri dilsiz şeytana dönüşmemelidir. Bu siyasetin adaletini de, siyasetten beklenen adaleti de ortadan kaldırır.

Bu konu başlığında son gelmek istediğim konu parti içi demokrasi ve bunun işleyişi ile ilgilidir. Siyaset ve adalet üretmesi beklenen siyasi partiler eğer kendi içlerinde adil bir yapıyı barındırmıyorlarsa, kendilerinden beklenen bu faydaları yapamazlar. Ülkemizdeki Siyasi Partiler Yasası sakattır. Kendisi parti içi adaletsizlikler yaratmakta, doğrudan lider sultasını yerleştirmektedir. Başkanlık sistemine karşıyız ama mevcut Siyasi Partiler Yasası bir Başkanlık yasasıdır. Yine partimizde iyi niyetle uygulanmaya çalışılan parti içi demokrasinin temelini oluşturan delege sistemi baştan aşağıya sakat, haksız, adaletsiz bir yapı oluşturmaktadır. Çoğu kez parti içi eğitimden geçmemiş, bilinçli seçmen, bilinçli üye profili kazanamamış üyeler; feodal, mezhepsel, hemşerilik, akrabalık, ahbaplık ilişkilerinin egemen olduğu bir ortamda mahalle seçimlerine gidip oy kullanarak mahalle, ilçe, il delegelerini belirlemektedirler. Bu sistem baştan itibaren delege ağalığının önünü açan bir uygulamadır. Mahalle seçimlerinde katılım genelde %50/60 düzeyinde kalmakta; hangi grup, gerçek partili olsun olmasın; partinin politikaların bilsin,bilmesin; desteklesin,desteklemesin daha çok üyeyi sandığa getirip oy kullandırırsa daha fazla delegeye sahip olarak pazarlık gücünü arttırmaktadır. Belediye imkanlarından tutun, maddi,manevi beklentilerin havalarda uçuştuğu böyle bir ortamda adalet aranabilir mi? Aransa bulunabilir mi? Siyasette adaleti ve parti içi demokrasiyi zedeleyen bu ortam ayrıca, partinin tamamen içe dönmesini, kendi içinde sorunlarla, rekabet ve kavgalarla uğraşarak enerji ve güç kaybetmesini sağlamaktadır. Parti içinde harcanan zaman ve enerji dışarıya harcanacak zaman ve enerjiyi engellemektedir.Parti içinde birbiriyle konuşmayan üyeler, kavgalı gruplar, üyesine selam vermeyen ilçe başkanları vardır. Bunun düzenleme yolu partide aktif/pasif üye ayrımını doğru yaparak, eğitim çalışmalarıyla ve daha fazla üyeyi süreçlere katarak aktif üye sayısını artırmak; seçimlerde seçme/seçilme hakkı kazanan bu aktif üyelerin aynen genel seçimde oy kullanır gibi, ilçe seçim kurullarının ve genel merkezin denetiminde, belirlenecek belli bir gün ve yerde gelip ilçe,il başkan ve yönetimleri için doğrudan oy kullanmasıdır. Bu konulardaki adaleti sağlamak için Siyasi Partiler Yasası ve Partimiz Tüzüğünde gerekli değişiklikler yapılmalıdır.

Siyasette ve hayatın tüm alanlarında Adalet sizinle olsun.

Saygılar.

Sivas Kongresi 100 Yaşında

Bugün Sivas Kongresinin 100. Yıldönümü. Kongrede topyekün milli mücadele kararı alınmış ve bu konudaki milli irade ortaya konmuştu.
Cumhuriyet Halk Fırkası(Partisi) 9 Eylül 1923’te; Cumhuriyet 29 Ekim 1923’te kuruldu. Ama her ikisinin de kuruluşunun başlangıcı 4 Eylül 1919 Sivas Kongresidir. Bu sebeple Sivas Kongesi aynı zamanda CHP’nin ilk Kurultayı olarak kabul edilir. 100 yıl önce bugün Mustafa Kemal Sivas’ta yurdun dört bir yanından gelen delegelerle milli mücadeleyi konuşurken aklında parti ve cumhuriyet vardı. Bu denli ileri görüşlü bu büyük lider o sebeple her şey olup bittikten sonra, “Benim iki büyük eserim vardır. Biri Cumhuriyet, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi’dir” demiştir. Kutlu olsun!

19 Eylül 1921’de Mustafa Kemal Paşa’ya ‘Mareşallik ve Gazi’ Unvanı Verildi

19 Eylül 1921’de T.B.M.M. Mustafa Kemal Paşa’ya aynı gün hem Mareşallik rütbesini, hem Gazilik ünvanını verdi. Mareşallik bir askerin yükselebileceği en yüksek rütbedir, devlet hiyerarşisi içinde çok yüksek bir mevkidir. Buradan o devirde Gaziliğe atfedilen öneme varabiliriz. 1934 yılında tüm ünvanların kalkması ile Gazilik kullanılan bir ünvan olmaktan çıktı, ancak Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk hep gönlümüzde yaşıyor.
Vatanımız için büyük fedakarlıklar yapan tüm gazilerimizin 19 Eylül Gaziler gününü kutlarım.

12 Eylül 1980

12 Eylül darbesi değişik görüşlerden bir çok insanı ya hayattan kopardı, ya da kapanması imkansız yaralar açtı ruhlarında. Diyaloglar, uzlaşmalar devreye girebilirdi, hatta bir milli birlik hükümeti ile olaylar yatıştırılabilir, demokrasi treni raydan çıkarılmazdı. 61 Anayasa’sı doğrultusunda toplumun sosyal ve demokratik gelişimi sağlanabilirdi. Ama şiddet olayları azdırıldı, halk kesimleri, örgütler provoke edildi. Bir darbenin zemini hazırlandı. Yazık oldu memlekete!
12 Eylül darbesinin mirası ise ülkenin 18 yıldır yaşadığı cenderedir. Darbe döneminde ayakta kalan neredeyse tek siyasi kutup olan siyasi islam, sonrasında türk/islam sentezi formülüyle daha da güçlendirildi. Toplumda ilerici unsurlar sindirilirken, muhafazakarlık pohpohlandı,kollandı. Sonuç AKP iktidarıdır. Başka bir deyişle AKP 12 Eylül’ün çocuğudur!
Bu süreçte acı çeken, savrulan, aşağılanan tüm insanların anısı önünde saygıyla eğiliyorum.