Benim konum Siyasette Adalet. İnsanın var olduğu her yerde adalet arayışı ve gereksinimi vardır. Adalet herkes için ama en çok güçsüzler için olmazsa olmaz bir kavramdır. Onun için Adalet kavramı tarih içinde gelişmiş ve günümüzün çağdaş hukuk sistemini oluşturmuştur. Peki dünya’da adalet arayışları son buldu mu? HAYIR! Tarih boyunca süren güçlü ile güçsüzün; haklı ile haksızın mücadelesi devam ettiği sürece de devam edecek.
Pek çok alanda olan adalet arayışı burada, bu kurultayda da çeşitli şekillerde ele alınıyor. Benim siyasette adaleti seçmemdeki sebep siyasetin insan talep ve gereksinimlerine çareler üretecek bir kurum olmasından kaynaklanıyor. Özetle eğer bu alanda adalette bir sorun varsa, bu kurumun öne süreceği hiçbir yol ve yöntemde; hiçbir politikada da adaleti bulamazsınız.
Evrensel anlamda Siyasette adaleti incelerken sadece demokrasi gözlüğü ile bakamayız olaya. Günümüzde dünya üzerinde demokrasi olmayan, yada adı olsa bile kendi olmayan pek çok yönetim yöntemi var. Hele geçmişte, tarih boyunca tiranların,kral yada derebeylerin egemen olduğu dönemlerde de bu insanların kendilerine göre bir adalet anlayışı, tırnak içinde söylemek gerekirse bir hukukları vardı. Ama bu insanların gerçek adalet arayışını karşılıyor muydu? Tabii ki hayır. Zaman içinde gelişen insanlık demokrasi fikrini ve yöntemini geliştirdi. Bugün uygulamalarda çok sayıda problem olsa da fikir olarak demokrasi çağdaş dünyaya egemen olmuştur.
Eğer demokrasiyi esas alacaksak; günümüz siyasetinin adalet anlamında yaşadığı problemleri şöyle sıralayabilirim:
Demokrasinin vuku bulması beklenen sonucu seçim sandıklarındaki adalettir. Günümüzde pek çok ülkede seçimlerin selameti tartışmalıdır.Sandıkların güvenliği sağlanamamakta, seçimler sırasında pek çok usulsüzlük yaşanmaktadır. Bu konuda malumunuz ülkemizin sicili de temiz değildir. Enson referandumda yaşadıklarımız hafızalarımızda taze.
Otoriter yönetimler ve yöneticilerin; iktidarın ve devletin her türlü imkanlarını, medyayı, hatta gerekirse militer, paramiliter güçleri kullanarak halkı baskı alması seçimlerde ve siyasetteki adaletsizliklerin tipik örneğidir. Bugün tu kaka yapılan Libya, Irak, Suriye gibi ülkelerde de seçim vardı, o zamanın çok güçlü, otoriter liderleri girdikleri her seçimi %90 üstü gibi oylarla kazanırlardı.
Adı baskı, zorlama olmasa da geniş halk kitlelerinin devlet ve belediye imkanlarıyla, başta yandaş medya olmak üzere türlü yöntemlerle manüpile edilmesi, insanların serbest iradelerine ipotek konması da günümüzde uygulanan yollardır. Tüm dünyada bu konuda seçimlerde çalışarak halkı bir yönden başka bir yöne götürmeyi hedefleyen, yanlış bilgilerle yaratılan bilgi kirliliği içinde insanları özgür iradelerini kullanama, adeta önünü göremez hale getirip; neredeyse efsunlayan şirketler peydah olmuştur. Devlet bütçelerinden büyük paraların aktarıldığı bu şirketler seçimleri doğrudan kirletmektedirler.
Siyasette adaletin çok önemli, hatta öyle ki diğer ülkelerdeki demokrasileri küçümseyen, onları ikinci sınıf gören batılı ülkelerde bile başa bela konusu ise Siyasetin Finansmanıdır. Ülke genelinde siyaset yapmak, bunu sürdürmek çok zorlu ve pahalı bir iştir. Ülke büyüklüğü,etkisi arttıkça, bu zorluk daha da artmaktadır. Bu finansman ihtiyacı türlü çeşitli yollarla düzenlenmeye ve legalleştirilmeye çalışılmaktadır. Ülkemizde de olduğu gibi parlementodaki siyasi partilerle, seçimlerde belli oy oranlarını tutturan siyasi partiler genel bütçeden pay almaktadırlar. Bu düzenlemelerde eşitlik ve adalet çoğu kez yer almamaktadır. Bu şartlar altında siyasi partiler eşit şartlarda seçimlere girememektedir. Siyasi partilerin iş dünyası ile, holdingler,şirketler, vakıf benzeri kurumlarla doğrudan kuracakları ilişki çoğu kez sorunludur. Bunu en çok kayıt altına almaya, şeffaflaştırmaya çalışan Anglo Sakson dünyada bile çok şey gizli ve kirli kalmaktadır. Siyasi partilerin genel ve yerel iktidarlarında kendileri lehine aktardıkları paralar; iktidardakilerle diğerleri arasındaki büyük adaletsizliği yaratmaktadır. Seçim yarışı benzetmek gibi olursa kimisi için 100mt.de; kimisi için 3000mt.de bitmekte,kimisinin yoluna ayrıca engeller serpiştirilmektedir. Bu adaletsiz yarıştan adaletli bir sonuç çıkmayacağı açıktır. Bu sorunla baş etmek için bütçeden siyasi partilere verilecek paralar konusunda daha adil bir yapının kurulması ve yine siyasi partilerin bunun dışında yaratacakları başka kaynakların ve özelikle bağışların çok iyi denetlenmesidir. Şeffaf bir şekilde siyasi partilerin tüm gelir ve giderleri ile topladıkları bağışlar ve bağışçılar kamuoyunun bilgisine sunulmalıdır.
Seçimlerde baraj sorunu siyasette adalet konusunda karşımızda duran önemli bir konudur. Gerekli örgütlenmesini tamamlayıp, seçime giriş şartlarını yerine getiren siyasi partiler; seçin sonucu oluşmuş tabloya göre sınıflanmaktadır. %10 olan ülke barajını aşan partiler parlamentoya girip, genel bütçeden kendilerine ayrılan payı almaktadırlar. Barajı aşıp parlamentoya giremeyen partilerden %7 oranı üstünde oy alanlar da bütçeden pay almaya hak kazanmaktadırlar. Diğerleri deyim yerindeyse avucunu yalamaktadırlar. Ülke siyasetinde istikrar arayışı sonucu çıkan bu seçim barajları ülkemiz gibi ülkelerde koalisyon kompleksiyle bir tabu haline getirilmektedir. Özellikle iktidardaki partilere büyük hareket alanı sağlayan bu uygulama adalet kavramının ruhunu kanatmaktadır. Belli bir istikrarın sağlanması adına bu oran belki ülke genelinde en fazla %5 olarak uygulanabilir, ancak özellikle yerel seçimlerde hiçbir baraj aranmamalıdır. Belediye meclislerine üye sokmak için de partilerin %10 barajını aşmaları gerekmektedir ama aslında tamamen bir saçmalıktır. Öncelikle belediyeler kanunla düzenlenen, yerelde orada oturan insanlara temel hizmetler götürmek üzere kurulan kamu kurumlarıdır. Adı üstünde yerelde yapılan bu seçimin o yereldeki herkesi temsil etmesi gerekir; burada her hangi bir ayırıma gitmek demokrasi fikrine de, adalet ruhuna da aykırıdır.
Siyasette adalet başlığının önemli bir konusu milletvekili dokunulmazlıklarıyla ilgilidir. Zaman içinde bir ihtiyacı karşılamak için geliştirilmiş bu kavram ve kural; milletin vekili olarak parlamentoya girmiş milletvekillerinin davranış biçimlerini belirlemek adına çok önemlidir. Bence Kürsü dokunulmazlığı bir parlamentonun namusudur. O kürsüde tüm görüş ve öneriler ne kadar aykırı dahi olsalar dile getirilmelidir. Sonuçta siyaset ülke sorunlarına çare üretme sistemi ve bunu yeri de parlamento ise; milletvekilleri orada her şeyi konuşabilmelidirler. Parlamento dışında görüş bildirmek geniş anlamıyla fikir özgürlüğü anlamında değerlendirilerek korunmalıdır. Adi suçlar tüm bunların dışındadır ve anayasadaki tüm yurttaşların yasalar karşısında eşitliği kavramı doğrultusunda değerlendirilmelidir. Partimizin bu konudaki görüş ve duruşu bellidir. Hırsızlık,rüşvet,taciz gibi yüz kızartıcı suçlarla ilgili dosyası olan milletvekilleri soruşturulabilmeli,yargılanabilmelidir. Onun dışındaki her tür görüş,öneri, eleştiri koruma altına alınmalıdır. Konuşamayan milletvekilleri dilsiz şeytana dönüşmemelidir. Bu siyasetin adaletini de, siyasetten beklenen adaleti de ortadan kaldırır.
Bu konu başlığında son gelmek istediğim konu parti içi demokrasi ve bunun işleyişi ile ilgilidir. Siyaset ve adalet üretmesi beklenen siyasi partiler eğer kendi içlerinde adil bir yapıyı barındırmıyorlarsa, kendilerinden beklenen bu faydaları yapamazlar. Ülkemizdeki Siyasi Partiler Yasası sakattır. Kendisi parti içi adaletsizlikler yaratmakta, doğrudan lider sultasını yerleştirmektedir. Başkanlık sistemine karşıyız ama mevcut Siyasi Partiler Yasası bir Başkanlık yasasıdır. Yine partimizde iyi niyetle uygulanmaya çalışılan parti içi demokrasinin temelini oluşturan delege sistemi baştan aşağıya sakat, haksız, adaletsiz bir yapı oluşturmaktadır. Çoğu kez parti içi eğitimden geçmemiş, bilinçli seçmen, bilinçli üye profili kazanamamış üyeler; feodal, mezhepsel, hemşerilik, akrabalık, ahbaplık ilişkilerinin egemen olduğu bir ortamda mahalle seçimlerine gidip oy kullanarak mahalle, ilçe, il delegelerini belirlemektedirler. Bu sistem baştan itibaren delege ağalığının önünü açan bir uygulamadır. Mahalle seçimlerinde katılım genelde %50/60 düzeyinde kalmakta; hangi grup, gerçek partili olsun olmasın; partinin politikaların bilsin,bilmesin; desteklesin,desteklemesin daha çok üyeyi sandığa getirip oy kullandırırsa daha fazla delegeye sahip olarak pazarlık gücünü arttırmaktadır. Belediye imkanlarından tutun, maddi,manevi beklentilerin havalarda uçuştuğu böyle bir ortamda adalet aranabilir mi? Aransa bulunabilir mi? Siyasette adaleti ve parti içi demokrasiyi zedeleyen bu ortam ayrıca, partinin tamamen içe dönmesini, kendi içinde sorunlarla, rekabet ve kavgalarla uğraşarak enerji ve güç kaybetmesini sağlamaktadır. Parti içinde harcanan zaman ve enerji dışarıya harcanacak zaman ve enerjiyi engellemektedir.Parti içinde birbiriyle konuşmayan üyeler, kavgalı gruplar, üyesine selam vermeyen ilçe başkanları vardır. Bunun düzenleme yolu partide aktif/pasif üye ayrımını doğru yaparak, eğitim çalışmalarıyla ve daha fazla üyeyi süreçlere katarak aktif üye sayısını artırmak; seçimlerde seçme/seçilme hakkı kazanan bu aktif üyelerin aynen genel seçimde oy kullanır gibi, ilçe seçim kurullarının ve genel merkezin denetiminde, belirlenecek belli bir gün ve yerde gelip ilçe,il başkan ve yönetimleri için doğrudan oy kullanmasıdır. Bu konulardaki adaleti sağlamak için Siyasi Partiler Yasası ve Partimiz Tüzüğünde gerekli değişiklikler yapılmalıdır.
Siyasette ve hayatın tüm alanlarında Adalet sizinle olsun.
Saygılar.